13 Şubat 2011 Pazar

THE KING'S SPEECH: "ÜÇ TAS HAS HOŞAF" DİYEMEYENİ KRAL YAPMAZLAR


Edebiyat Meclisi'nde üst üste sinema filmi yorumlarına yer veriyoruz. Boş zaman değerlendirmenin en güzel yollarından ikincisi sanırım sinema filmi izlemek. Birincisi olarak her zaman kitap okumayı düşünüyorum.

Oscar törenleri öncesinde pek çok ödüle aday gösterilen filmleri izleme fırsatı buldum. Son olarak The King's Speech filmini izleyebildim.

Cumhurbaşkanı Gül'ün twitter'da paylaştığı iletinin ardından gündeme bomba gibi düşen film Türkçeye Zoraki Kral olarak çevrilmiş. Gül, köşkte bu güzel filmi eşi ile birlikte izlediğini söyleyince ortalık karıştı. Tabii ki mesele filmin henüz dvd olarak piyasaya çıkmayışı ve Cumhurbaşkanının filmi korsan olarak temin ettiği düşüncesiydi. Aynı adresten filmi ABD'den temin ettiğini açıklayan Gül'ün tatmin edici olmadığı ortada. Sanırım en tepeden en alt seviyeye korsan birçoğumuz için vazgeçilmez.

Filme geçelim. 2010 Oscar'a aday bir filmin daha gerçek hikayeye dayandığına şahit olduk. Gerçek bir hikayeye dayanan ve benim izlediğim diğer film 127 Saat'ti.

The King's Speech, bizleri Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere'ye, dahası İngiltere Kraliyet Ailesi'ne götürüyor. Savaş sonrasında Avrupa'da değişen dengeler ve dünyanın bir başka büyük savaşa hazırlanışı farklı bir perspektiften, topluluk önünde adeta dut yemiş bülbüle dönen veliaht prensin gözünden aktarılıyor.

York Dükü Albert Georghe kekeleme kusurundan öyle muzdarip ki defalarca saray doktorlarınca tedavi edilmeye çalışılsa da bu kusurunu yenemiyor. Tam bu noktada en iyi erkek oyuncu dalında Oscar adayı Colin Firth'i anmadan edemeyeceğim. Filmleri izledikçe Oscar jürisinin erkek adayı belirlemekte çok zorlanacağını düşünüyorum. 127 Saat'te James Franco'yu hayranlıkla izlerken, şimdi de Colin Firth'in ağzından çıkamayan sözcüklerle yani büyük oyunculuğuyla büyüleniyoruz.

Bir kekemeyi, asabi bir kekemeyi, asabi soylu bir kekemeyi oynamak sanıyorum ki oldukça meziyet gerektirmekte. Colin Firth bu meziyetlerin tamamına sahip bir oyuncu olduğunu gösteriyor izleyiciye. Gerçi biz Firth'i İnci Küpeli Kız'da da hayranlıkla izlemiştik.

Filmde prensimizin hanımı"Elizabeth" rolünde Fight Club ve The Big Fish'ten tanıdığımız Helena Carter var.

Prensin eşinin ısrarları sonucunda prensi götürmeyi başardığı diksiyon uzmanı Lionel'i ise Karayip Korsanlarında kötü kaptanı canlandıran Geoffrey Rush canlandırıyor.


Filmin ilginizi çekeceğini umuyorum. Oldukça akıcı bir şekilde filmin sonunu getirebiliyorsunuz. Kraliyet filmlerinin kasvetli havası yok filmde. Prens Albert'ın çektiği sıkıntıları Colin Firth sayesinde kendinizde hissediyorsunuz. Şiddetle tavsiye ediyorum.

Keyifli seyirler...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder